‘İNSAN BEDENİ EVRENDİR’
Osmanlı hekimleri, insan bedeninin evreni oluşturan element ve niceliklerden meydana geldiğini, bunların da toprak, hava, ateş ve su ile sıcaklık, soğukluk, kuruluk ve nem olduğunu varsayardı. Mizaç ve ‘hılt’a (kan, safra, sevda ve balgam) göre tedavi yöntemleri ise şöyleydi: Hıltlar yiyeceklerin midede hazmedilmesiyle meydana gelir ve damarlara dökülerek kanla beraber vücudun her yerine yayılır. Bu nedenle hıltların fazlalığı veya eksikliği o bedene hastalık getirir. Kan, bugünkü tanımındaki gibi vücudu besleyen en önemli unsurdur. Kanın tabiatı sıcak ve nemlidir. Genellikle et ve rafadan yumurta yendiğinde hemen oluşur. Safra, karaciğer tarafından yapılıp öd kesesinde toplanan sıvıdır. Safranın tabiatı sıcak ve kurudur, sarı renktedir, tatlı ve yağlı yiyecekler yendiğinde oluşur. Sevda, dalakta oluşur ve kana akar. Tabiatı soğuk ve kurudur, siyah renktedir, tuzlu ve lezzeti keskin yiyecekler (tuzlu, peynir, kuru balık, sarmısak gibi) yendiğinde oluşur. Balgam ise beyinde yapılanan beyaz bir sıvıdır. Tabiatı soğuk ve nemlidir, beyaz renktedir, nemli ve taze gıdalar (balık, yoğurt, yaş meyveler gibi) yendiğinde oluşur.
‘MİZACINA GÖRE YE’
Yoğrulmak ve karışmak anlamına gelen mizaç ise hıltların belli oranda karışarak meydana getirdikleri bir tabiat. Bu 4 hılt herkesin bedeninde aynı oranda oluşmadığı için her insanın tabiatı farklı. Bu sebeple Osmanlı hekimleri, hastalıkları tedavi ederken önce kişinin mizacını belirlerdi. Eski tıbba göre insanlar genellikle demevi, safravi, sevdavi veya balgami mizaçlı olarak ayrılıyordu.
Demevi mizaç: Benzi pembe, dili kırmızı, idrarı kızılımsı renktedir. Bedeni sıcaktır, nahoşluk ve hafif terleme hisseder. Koldaki damarlar hızlı atar. Ağız tadı tatlımsıdır. Gövdesinde sivilceler çıkar. Çok esner. Burnu sık kanar.
Safravi mizaç: Buğday tenli, gözleri ve yüzü sarıdır. Bedeni sıcak, damarları kan doludur ve hızlı atar. Ağız tadı acıdır ve susuzluk hissi fazladır. İştahsız ve uykusuzdur, kolayca midesi bulanır, sıtma tutar gibi titremeleri olur. Ispanak, erişte çorbası yemesi gerekir.
Sevdavi mizaç: Kanları koyu renkli ve kıvamlıdır. Zayıf bedenli ve kara sarı benizlidirler. İştahlıdırlar ama zayıf ve incedirler. Uykuları gelmez, düşünceli, kederli ve karamsardırlar. Sevda hıltı genellikle ihtiyarlıkta ve sonbaharda artar. Yahnileri, dolmaları biber ve tarçınla yemeleri gerekir.
Balgami mizaç: Benizleri beyaz ve renksizdir. Bedeni soğuk, gövdesi gevşek ve ağırdır. Damarları hafif atar. Az su içer, çok uyur, tembel, gayretsiz ve durgun olurlar. Burunlarına gargara yapıp balgamdan temizlemeleri gerekir.
Soğuk mizaçlılara her öğünde baharat
Hekimler, mizacın yanı sıra hastanın sıcak, soğuk, nemli veya kuru tabiatlı olmasına da bakardı. Sıcak mizaçlılar, soğuk hava ve soğuk sudan hoşlanır. Soğuk tabiatlı olanlar ise aksine sıcak hava ve sıcak sudan hoşlanır. Nemliliği baskın olanlar da kuru hava ve kuru gıdayı sever. Kuruluğu baskın olanlar nemli havayı sever. Soğuk mizaçlılar, hafif gıdalarla beslenmeli, her öğünde mutlaka biber, kimyon, baharat tüketmeli.
Yattım sağıma döndüm soluma
Osmanlı hekimleri hastalarına yatmadan 4 saat önce yemek yemeyi bırakmalarını, önce sağ tarafa, bir müddet sonra sol tarafa dönüp uyumak gerektiğini tavsiye ederdi. “Önce sağ tarafına yatacaksın ki midende kalanlar alt tarafında toplanacak, o pislikten kurtulacaksın. Sol tarafına döneceksin ki karaciğerin midenin üzerini kapatacak ve sıcak tutacak.” Vücudun iç sıcaklığı 35 derece. Bu sıcaklığı korumak zorundasınız.
PROF. DR. ALTINTAŞ’IN KİTABINDAN EN İYİ GIDALAR
Vücudunuz iyi bir kimya laboratuvarı başkanıdır, onu iyi dinleyin. Tuzlu veya acı yerseniz onu tatlıyla dengelemeniz gerekir. Çeşit çeşit gıda yemeyin. En iyi gıda ekmek, et, tereyağ, rafadan yumurtadır ki bunlar kolaylıkla hazmedilir. Onun dışındaki gıdalardan ot ve kökler, ilaç niteliğindedir. Gıda olarak yenmemelidir. Mesela ıspanak yiyecekseniz suyunu dökün, çünkü ıspanak ilaçtır. Ya da hıyar, marul, kabak ve buna benzer sebzeler yendiğinde, bunların ilaç etkisini düzeltecek sarmısak, pırasa, nane yenmesini önerirlerdi. Vücutta tıkanıklığa sebep olacak ağır yiyecekler yenmişse (keşkek, paça, hamursuz ekmek ve nişasta helvası gibi) o zaman üzerine semizotu yaprağı, kabak ve marul gibi tıkanıklığı açacak şeyler tüketilmeli. Keskin tuzlu yiyeceklerin ardından da kabak, hıyar veya benzeri yaş ve tatsız yiyecekler yenmeli ki vücudun tuzunu alsın.
2 öğün yemek
Osmanlı’da yemek, geç bir sabah kahvaltısı ve erken bir akşam yemeği olmak üzere 2 öğündü. Bir de sağlık açısından iki günde bir 3 öğün yenmesi tavsiye edilirdi. Sofraya acıkmadan oturulmaması, doymadan kalkılması önerilirdi. Spor veya ağır iş yaptıktan sonra süt, taze balık, yaş kayısı, şeftali gibi soğuk nitelikli yiyecekler yenmemesi gerekiyordu...
Deniz kenarı ve insan tabiatı
Osmanlı’da yemek, içmek, uyumak, banyo yapmak hatta evlerin inşa edileceği yer bile doktorların uygun gördüğü şekilde seçilirdi. Örneğin deniz kenarı insan tabiatı için iyi değil, en sağlıklı insan dağlık yerlerde yaşar; rüzgârlı yerler, vücuttaki toksinleri alıp götürür, nemli hava insan vücudunda kokuşmalara sebep olur...
En sevdiklerini ye
Hızlı yemek gibi ağır yenen yemek de mideyi yorar, hazımsızlık yaşanır. Farklı tabiattaki yiyecekleri aynı öğünde tüketirseniz midede kalıntılar meydana gelerek karmaşık hastalıklara yol açar. Nezle, eklem ağrıları ortaya çıkar, mide zayıflar, beden gevşer. En çok sevdiğiniz yemeği bolca yiyin, diğer çeşitleri ise sonraki öğüne bırakın.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder